İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Cumhuriyet’in 100. yılına ilişkin gazetemize yazdı.
Bu yıl 86 milyon vatandaşımızla birlikte Cumhuriyetimizin 100. yılını kutlamanın büyük onurunu ve heyecanını yaşıyoruz. İstiklal Mücadelesi’nde üç buçuk yıl işgal altında kalmış bir şehrin insanları, biz İzmirliler, Cumhuriyetin değerini ve anlamını çok iyi biliyoruz.
Yedi düvelle boğuşarak on yıllık bir savaş ve yokluk döneminin ardından ülkesini canı pahasına savunan, bu uğurda mücadele eden atalarımızı Cumhuriyetimizin 100. yılında şükran ve minnetle anıyoruz.
MAZLUM MİLLETLERE ESİN
Cumhuriyetin kuruluşu sadece bu topraklarda egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin elinde olduğunu tüm dünyaya göstermekle kalmadı. İstiklal Mücadelesi sonucunda bağımsızlığını kazanan Türkiye Cumhuriyeti, tüm mazlum milletlere ilham kaynağı oldu. Etkisi kendi coğrafyasının çok ötesine ulaşan bu insanlık eserini 100. yılında anmamak hiçbir koşulda mümkün değildir. Bugün Filistin’de ve dünyanın başka yerlerinde, mazlum milletlerin zor zamanında elini tutan yine Cumhuriyettir.
Bu yüzden Cumhuriyetimizin 100. yaşını İzmir’de gururla, onurla hatırlayacağız, anacağız, kutlayacağız.
Cumhuriyetimizin kazanımlarını ve değerlerini toplumu ayrıştırıcı şekilde tartışma konusu yapanlara şunu söyleyeceğiz…
İyi ki İstiklal Mücadelesi’nde Anadolu’nun dört bir yanından gelip omuz omuza vatanını savunan on binler var.
İyi ki Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Sakarya ovasında, İzmir’de bedenini bu vatan için siper edenler var.
Onlar var ki dünyanın mazlum halkları için umut var.
Onlar var ki Cumhuriyet var!
HAKİMİYET, EŞİTLİK, BAĞIMSIZLIK
Yüz yaşındaki Cumhuriyetimiz bizler için üç büyük anlam taşıyor.
Cumhuriyet, hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletimize ait olması demek. Cumhuriyetimiz, kadınların özgürleşmesi, kadın ve erkeğin eşit olması demek.
Ve Cumhuriyet, ekonomik bağımsızlığımız demek. Bu büyük eseri yaşatmak için onu sadece bir gün anmakla yetinemeyiz. İzmir’de bu gayretle Cumhuriyetimizi her alanda güçlendirmek için somut adımlar atıyoruz.
Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olması bizim için yalnızca beş yılda bir sandığa gitmek değil. Milletin koşulsuz hâkimiyeti ancak yaşamın her anına sirayet etmiş bir demokrasiyle mümkün olabilir. Yaklaşık beş yıldır İzmir’i bu ilke ve ruhla yönetiyor, İzmirlilerin karar mekanizmalarına doğrudan katılabilmeleri için somut araçlar ve imkânlar yaratıyoruz.
KİMSESİZLERİN KİMSESİ
Bu imkânlar sadece oy verme hakkına sahip hemşerilerimizi değil, sandıkta söz hakkı olmayan çocukları, gençleri ve doğayı da kapsıyor. Çünkü demokrasi sadece sesi çok çıkanlara değil, herkese aittir.
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir.
İzmir’in “Çocuk Belediyesi”ni ve “Gençlik Belediyesi”ni işte bu nedenle kurduk. İşte bu yüzden “Kent Konseyi”miz ve içindeki meclisler bizim yol göstericimiz. İzmir’in her bir muhtarı bu nedenle benim ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin en değerli rehberleri.
Cumhuriyet uygarlığımızın ana taşıyıcılarından biri kadınlar. Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitliğe toplumsal işbölümünün her alanında ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü kadınların eşit olmadığı sistemler er ya da geç çökmeye, kadınların haklarını gözetmeyen toplumlar ise eninde sonunda dağılmaya mahkûmdur.
İKİ TEMEL STRATEJİ
İzmir’in kadınlarının önündeki tüm engelleri kaldırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Onların haklı eşitlik talebinin üzerine titriyoruz.
Nihayetinde Cumhuriyet, bir iktisadi bağımsızlık seferberliğidir.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti inşa etmek için iki temel strateji tasarladı. Birincisi kurtuluş, ikincisi ise kuruluş stratejisi. Amasya Tamimi’yle kurtuluşa giden stratejiyi uygulamaya başladı. Atatürk bu süreci Erzurum ve Sivas kongreleriyle ilmik ilmik ördü ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi ile taçlandırdı.
Kuruluşa yani iktisadi bağımsızlığa giden yolu ise İzmir’de, İktisat Kongresi’nde ülkenin her bölgesinden gelen çiftçiler, işçiler, sanayici ve tüccarlarla birlikte belirledi. Yaşadığı çağın tartışmasız en güçlü liderinin ortak akla ve ortak vicdana gösterdiği teveccüh, bana göre bu tarihi hadiselerden günümüze süzülüp gelen en büyük mirastır.
Geçtiğimiz mart ayında Cumhuriyetin iktisadi ayağını oluşturan bu mirasa sahip çıkmanın gururunu yaşadık. Sekiz ay süren uzun bir hazırlık sürecinin ardından 15-21 Mart’ta İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde bir araya geldik. Bugünün çiftçileri, işçileri, sanayici ve tüccarlarıyla geleceğin Türkiye’sinin iktisadi ufkuyla ilgili önemli kararlar aldık. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz…
Gelecek beklenmez, inşa edilir.
İzmir İktisat Kongresi açılışında Atatürk’ün ifade ettiği şu sözler “tekliğin hüküm sürdüğü” bu zor süreçte yönümüzü bulabilmek için ne kadar da kıymetli:
“Arkadaşlar, sizler doğrudan doğruya milletimizi oluşturan halk sınıflarının içinden geliyorsunuz. Bunun için memleketimizin, milletimizin halini, ihtiyacını ve milletimizin emellerini, üzüntülerini herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler; doğrudan doğruya halkın dilinden söylenmiş gibi kabul olunur. Bu, en büyük doğrudur. Halkın sesi, hakkın sesidir.” Bu yüzden Cumhuriyet her şeyden çok demokrasi demektir. İnsanca ve adil bir yaşamdır.
EL ELE, OMUZ OMUZA
Cumhuriyet hukukun üstünlüğüdür. Kadınların özgürlük güvencesidir. Herkesin yaşam biçimine saygıdır. Fırsat eşitliğidir.
Cumhuriyet bugün tüm dünyada en çok ihtiyacımız olan kavramdır. “Yurtta barış, dünyada barış!” demektir.
Cumhuriyet, uygarlıklar kuran bir toplum olmaktır. Geçmişin ruhunu anlamak ve geleceğin ruhuna yön vermektir. Bizi birbirimizden ayıran sebeplerden çok bizi birleştiren değerlerimiz var.
Cumhuriyet bu değerleri korumaktır. Onları hiçbir taviz vermeden yaşatmaktır. Bunu 86 milyon el ele, omuz omuza, büyük bir coşku ve kararlılıkla başaracağız.
Bu büyük ihtiyaç, çok namüsait bir mahiyette ortaya çıkmış olabilir. Bizlerin kutuplaşmasından medet umanlar olabilir.
Bunların hiçbiri bizi yıldıramaz. Hiç kimse bizi yüz yıllık Cumhuriyet yolculuğundan geri döndüremez.
Yaşasın demokrasi ve barış.
İlelebet yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!