Laiklik Meclisi, bugün Ankara’da Laiklik Bildirgesi’ni açıkladı. Bildirgeyi okuyan İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı Umut Kuruç, “Cumhuriyet öncesi bir döneme referans verilerek uzunca bir süredir yürütülen hazırlıklar aracılığıyla, halkın değil tarikat ve cemaatlerin anayasasının hedeflendiği açıktır. Bu koşullar altında, laik cumhuriyet yerine gerici bir baskı rejimi özlemi içerisinde olanlar ve Mayıs 2023’te ortaya çıkan TBMM bileşimi, anayasa yapamaz” dedi.
Laiklik karşıtı uygulamalara tepki olarak 25 Eylül’de, 90 aydının imzasıyla kurulan Laiklik Meclisi, bugün Ankara’daki İTÜ Evi’nde Laiklik Bidirgesi’ni açıkladı.
Bildirgeyi, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı Umut Kuruç okudu. Açıklamaya, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Avukatlar Sendikası Başkanı Berkay Çelen de katıldı.
“LAİKLİKTEN VAZGEÇMİYORUZ, LAİKLİĞİ KAZANACAĞIZ”
ANKA Haber Ajansı’ndan Gülara Subaşı‘nın aktardığına göre Kuruç, şunları söyledi:
“Toplumda, bu topraklarda zaten var olan bir dinamiği harekete geçirebilmek, bir barikat oluşturabilmek ve laikliği tekrar kazanmak üzere Laiklik Meclisi adıyla yola çıktık. 25 Eylül’de bir bildiriyle bunu ilan ettik. Bugün de bir laiklik bildirgesiyle eşit, özgür ve laik bir ülke için hazırladığımız Laiklik Bildirgesi’ni sizlerle paylaşmak istiyoruz. ‘Laikliği ortadan kaldıracağız’ diyenler, kaç sene öncesinden itibaren ‘laiklik anayasada olmaz’ diyenler, ‘laiklik, vesayetçidir, halkın değerlerini altına almıştır, onun için özgürlükçü laiklik’ diyenlere bizim cevabımız: Laiklikten vazgeçmiyoruz, laikliği kazanacağız. Bu topraklarda, Cumhuriyet’in kurucu değerlerinde bu irade, bu direnç vardır diyoruz. Ve şimdi sizlerle bildirgemizi paylaşmak istiyoruz.”
“VAR OLAN DİRENCİN ÖRGÜTLENMESİ TARİHSEL BİR SORUMLULUKTUR”
Laiklik Meclisi’nin Laiklik Bidirgesi şöyle:
“Yirmi yılın aşkın süredir ülkemiz topyekûn bir gerici kuşatmanın önemli bir aşaması ile karşı karşıyadır. 100’üncü yılında Cumhuriyet’in pek çok kazanımı yok edilmiştir. Ülkemizin, idari, hukuki ve toplumsal yapısını değiştirme amacıyla atılan adımlarla toplumsal yaşamın güvencesi olan laiklik, ayaklar altına alınmakta hatta açık bir biçimde tasfiyesi hedeflenmektedir. Toplum, dini kurallarla yeniden yapılandırılmakta; halkımız, tarikat ve cemaat ağlarıyla kuşatılmaktadır. Bilim, hurafelerle; hukuk, şer’i hükümlerle; yurttaş, tebaa; halk, ümmet ile ikame edilmeye çalışılmaktadır. Siyasi iktidar, TBMM bileşiminden de güç alarak ‘Yeni Türkiye’ ifadesiyle kurduğu rejimin anayasasını hazırlama niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Yeni anayasanın laikliğin tasfiyesi anlamına da geldiği bilinmektedir. Bütün bu gerici hamleler ve artan saldırılara karşı, gericiliğe karşı laiklik ve aydınlanma mücadelesi çok önemli bir hale gelmiştir. Ülkemiz topraklarında ve Cumhuriyet’in kurucu değerlerinde var olan direncin örgütlenmesi tarihsel bir sorumluluktur.
“LAİKLİK MECLİSİ, BİR İMZA KAMPANYASI OLARAK YOLA ÇIKMADI”
Uygarlık ve aydınlanmanın korunması ve sağlamlığı, laikliğin ödün verilmez yüksek değerinden başlayacaktır. Bu nedenle ‘Laiklik Meclisi’ adı altında buluştuk. Laikliği, toplumun ilerlemesi için temel unsur olarak gören; insanın özgürlüğünün ancak laik bir anayasal ve hukuki zeminde, laik bir toplumda gerçekleşebileceğini ve gericiliğin en çok emekçi ve yoksulları baskı altına aldığını düşünen yurttaşlar olarak bir araya geldik. Laiklik Meclisi, bir imza kampanyası olarak yola çıkmadı. 100’üncü yılında Cumhuriyet’in tarihsel haklılığına dayanıyor. Akıl açıcı bir görev üstlenen ve gericiliğe karşı mücadele eden bir yapı olarak yoluna devam etmesini hedefliyoruz. Uzun süredir laikliğe farklı kesimlerden yönelen saldırılar ve bunun yarattığı kafa karışıklığı da düşünüldüğünde, Laiklik Meclisi bir fikri barikat oluşturacak ancak savunma hattından ibaret bir konumlanmayla kalmayacaktır. Aynı zamanda, laiklik mücadelesinin önünü açacak şekilde toplumsal bağlar kuran, ayakları yere basan bir dinamik yaratarak topluma cesaret ve umut veren bir mücadele hattı oluşturulacaktır.
“YAŞANABİLİR, EŞİT VE ÖZGÜR BİR ÜLKENİN İNŞASI İÇİN HEDEFİMİZ, LAİKLİĞİ KAZANMAKTIR”
Laiklik özgürlüktür. Sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasına indirgenemez, ön veya ardıl eklerle niteliği zayıflatılamaz, içi boşaltılamaz. Laiklik, emekçilerin dünyayı ve içerisinde yaşadıkları düzeni anlama ve değiştirme iradesidir, yaşamsaldır. İdari yapının, yasaların ve normların Ortaçağ kalıplarına hapsedilmediği; bugünün ve geleceğin kuşaklarında uygarlık değerlerinin, aklın, bilimin ve sorgulamanın esas olduğu; toplumsal yaşamın tebaa değil, yurttaşlık esaslı kurulduğu; yurttaşlığın haklar mücadelesi anlamına geldiği; kadın-erkek eşitliğinin mutlak ve temel insan hakkı olduğu bilinciyle hayatı ileri doğru değiştirme iradesinin ortaya konulabileceği; aklın ve iradenin özgür olabileceği koşullar ancak laiklik zemininde yükselir. Bu nedenlerle yaşanabilir, eşit ve özgür bir ülkenin inşası için hedefimiz, laikliği kazanmaktır. Laikliği kazanmak geleceği kazanmak, eşitlikçi bir topluma yürüyüş, özgür bir yaşama atılmış adımdır.
“MAYIS 2023’TE ORTAYA ÇIKAN TBMM BİLEŞİMİ, ANAYASA YAPAMAZ”
Anayasa ve yasalar ayaklar altına alınırken hukuk yeniden yapılandırılmakta, içi boşaltılmaktadır. Gelinen aşamada ‘Yeni Türkiye’ adıyla kurulan rejiminin anayasası için hazırlıklar sürmektedir. Cumhuriyet öncesi bir döneme referans verilerek uzunca bir süredir yürütülen hazırlıklar aracılığıyla, halkın değil tarikat ve cemaatlerin anayasasının hedeflendiği açıktır. Bu koşullar altında, laik cumhuriyet yerine gerici bir baskı rejimi özlemi içerisinde olanlar ve Mayıs 2023’te ortaya çıkan TBMM bileşimi, anayasa yapamaz. Egemenliğin Ortaçağ kalıntısı olan tarikat ve cemaatlere değil, halka ait olduğu; yurttaş ve evrensel insan haklarının, özgürlüklerin, hukukun, toplumun ve bütün kurumların ileri doğru gelişiminin güvencesi olan laik bir anayasanın niteliklerini ortaya koymak Laiklik Meclisi’nin en önemli görevleri arasında yer almaktadır. Laiklik Meclisi, yeni anayasa adı altında laikliğin tasfiyesine ya da içi boşaltılarak kağıt üzerinde bırakılmasına karşı çıkacak ve bu yönde sözünü söyleyecektir. Bu amaçla Laiklik Meclisi bünyesinde bir ‘Anayasa Komisyonu’ kurularak konu ile ilgili çalışmalara başlanacaktır.
“LAİK HUKUK SİSTEMİNİN NİTELİKLERİNİ ORTAYA KOYMAK LAİKLİK MECLİSİ’NİN GÖREVİDİR”
Ülkemizde yasaların hiçe sayıldığı, kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen ve yasaların torba yasalarla işlevsizleştirildiği/kadükleştirildiği, yasama, yürütme ve yargının bağımsız niteliklerinin ortadan kalktığı bir yapılanma dayatılmaktadır. Yargılamalar bir yandan yasal düzenlemelere, hukukun temel ilkelerine aykırı kararlara bağlanırken diğer yandan kamu vicdanını hiçe saymaktadır. Hukuk metinlerinde dini ifadeler giderek daha fazla yer kaplamaktadır. Bunun yanı sıra Medeni Kanun ve 6284 sayılı kanun hedef alınmaktadır. Laikliğin tasfiye edildiği bu koşullarda, hukukun temelinin laiklik olduğunu, yasama, yürütme, yargının birbirinden bağımsız güçler olarak işlemesi gerektiğini, bu temelde laik hukuk sisteminin niteliklerini ortaya koymak Laiklik Meclisi’nin bir diğer görevidir. Özellikle son 20 yılda eğitimi hedef alan gerici dönüşüm, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrettiği büyük yetkiler, özellikle emekçilerin çocuklarına neredeyse tek seçenek olarak dayatılan imam hatip okullarının sayısı, ÇEDES, karma eğitimin tasfiyesine dönük adımlar, müfredatta bilimsel başlıkların dini içeriklerle ikamesi, ilköğretim öncesine kadar yaygınlaşan Kur’an kursları, tarikat ve cemaat uzantısı yapıların imzalanan protokollerle eğitimin tamamına nüfuz etmesi gibi saldırılarla yaygınlaşmakta ve derinleştirmektedir.
“ÇEDES İLE BİRLİKTE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE TARİKAT UZANTILARIYLA YAPILAN PROTOKOLLER İPTAL EDİLMELİDİR”
Çocukların ve gençlerin akıl ve bilim yoluyla, sorgulayan kuşaklar haline gelmesinin ve dünyayı değiştirme iradesi kazanabilmesinin koşulu ancak ve ancak laik ve bilimsel bir eğitim sistemiyle mümkündür. Bu bağlamda Laiklik Meclisi, şu başlıklarda ve ilkeler çerçevesinde çalışmalar yapacak ve mücadele edecektir: Öğretim Birliği Yasası ile laik bilimsel eğitim ve bunu sağlayacak müfredat uygulanmalıdır. Başta kız çocukları olmak üzere yoksul emekçi çocuklarını eğitimden koparan 4+4+4 yapılandırması iptal edilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’na, tarikatlara, cemaatlere ve bunların uzantılarına, yasa dışı olarak varlıklarını devam ettiren medreseler ve sübyan mekteplerine eğitimden el çektirilmelidir. Hizmet ve yardımlaşma adı altında bütün özel kurum, dernek ve vakıfların kurduğu çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, dershaneler, sevgi evleri vb. bütün yapılanmalar devletleştirilmelidir. Destek ve koruma hizmeti devlet tarafından sağlanmalıdır. ÇEDES ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikat uzantılarıyla yapılan protokoller iptal edilmelidir.
“LAİKLİK MECLİSİ BÜNYESİNDE ‘KARMA EĞİTİM KOMİSYONU’ VE ‘ÇEDES İZLEME KOMİSYONU’ KURULACAKTIR”
Tarikatlara ve uzantılarına ait yurtlar, devletleştirilerek gençlere dayatılan gerici baskı dağıtılmalıdır. İlköğretimden başlamak üzere karma eğitimi hedef haline getiren söylemlere ve uygulamalara son verilmelidir. Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Seçmeli ders adı altında din dersi dayatmasından derhal vazgeçilmelidir. Eğitimde laik ve bilimsel bir yapı kurulmalıdır. Bu çalışmaların ilk adımı olarak Laiklik Meclisi bünyesinde ‘Karma Eğitim Komisyonu’ ve ‘ÇEDES İzleme Komisyonu’ kurulacaktır. Bu komisyonlar her iki başlık üzerinden laiklik karşıtı atılan adımlar ile ilgili çalışmalar yürütecek, basın açıklamaları yapacak ve kamuoyuyla raporlar paylaşacaktır.
“YURTTAŞLARIN ÖZEL HAYATLARINA YÖNELİK SALDIRILARLA BİRLİKTE 400 YIL ÖNCESİNİN YASAKLARI UYGULANMAKTADIR”
Gerici kuşatma, toplumsal yaşamı ve en başta kadınları hedef alarak güçlendirilmektedir. Haklarının farkında olan yurttaş yerine itaat eden tebaa hedeflenmektedir. Eğitim, sağlık gibi alanların yanı sıra Aile ve Dini Rehberlik uygulamasıyla toplumsal bir gerici dönüşümün hedeflendiği açıktır. Kadınların eşitliğinin fıtrata ters olduğu anlayışı, günlük yaşamda her türlü gerici müdahaleyi olanaklı hale getirmektedir. Artan kadın cinayetleri ile kadına yönelik şiddetin ve bu suçlardaki cezasızlığın arkasında yatan bu anlayıştır. Yurttaşların özel hayatlarına yönelik saldırılarla birlikte 400 yıl öncesinin yasakları uygulanmaktadır. Türkiye’nin eşit, özgür ve aydınlık geleceği, bu bakış ve niyetlerin ortadan kalkmasına bağlıdır. Bunları topluma hatırlatmak ve bunun için çalışmaları teşvik etmek Laiklik Meclisi’nin ana görevleri arasındadır.
Bunun için Laiklik Meclisi şu başlıklar çerçevesinde sözünü söyleyecektir: Cemaat ve tarikatların ‘sivil toplum kuruluşları’ olarak adlandırılan uzantılarının belediyeler ve siyasi iktidar aracılığıyla topluma ve özellikle kadınlara yönelik ‘projeleri’ ile ‘sosyal yardımlar’ adı altında örgütlenmelerine son verilmelidir. Benzeri şekilde siyasi iktidar ve gerici belediyeler eliyle yürütülen, toplumsal yaşamı haremlik selamlık esasına göre düzenleyen, kadınları toplumsal yaşamdan yalıtan uygulamalara son verilmelidir. Anayasanın laiklik ilkesi ayaklar altına alınarak çıkarılan ve müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasa iptal edilmelidir. Kadınları aşağılayan, kılık kıyafeti nedeniyle düşman gösteren ve şeriat kurallarına göre kadın tanımı yapan haber ve yorumlarla gericiliği meşrulaştıranların bu söylemleri kabul edilemez.
“DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI, TOPLUMU GERİCİLEŞTİRMENİN EN YETKİLİ ORGANI HALE GELMİŞTİR”
Bugün siyasi iktidarın ‘ideolojik işler bakanlığı ve Şeyhülislamlık’ gibi faaliyet yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu gericileştirmenin en yetkili organı ve devletin tüm kurumlarında belirleyici hale gelmiştir. Bu duruma karşı devletin din işleri mutlak olarak laiklik esasına göre yeniden düzenlenmelidir. Herhangi bir dinsel baskıya, dayatmaya ve düzenlemeye izin verilmemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, hazineden aldığı devasa bütçe, siyasi destek ve güç ile anayasayı ve hukuku hiçe sayan, şer-i hukuku tesis etmeye çalışan ve kendini anayasa ile hukukun üstünde gören bir kurumdur. Diyanet Vakfı ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi, birçok bakanlıktan daha büyük hale gelmiştir. Bu bütçe, kamu kaynaklarından aktarılmaktadır. Buradan hareketle Laiklik Meclisi; Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı’nın laiklik karşıtı faaliyetleri, istihdam sayıları, bütçe ve kaynaklarını takip ederek, hazırlanan raporları kamuoyu ile paylaşacaktır.
“TARİKAT VE CEMAATLER DAĞITILMALI”
30 Kasım 1925’te, 677 sayılı ‘Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Bir Takım Unvanların Yasaklanmasına İlişkin Kanunla’ tarikat ve cemaatler kapatılmıştır. Ancak, uzun süredir holdingleşen, büyük mali ve siyasi güç kazandırılan tarikat ve cemaatler, devlet kademelerinde, hukuki mekanizmalarda en kritik noktaları işgal etmektedir. Eğitim alanında yaygınlaşmış ve toplumsal yaşamı belirler hale gelmiştir. Ülkemizde tarikatların egemenliğine son verilmelidir. Bunun için aşağıdaki başlıklar çerçevesinde çalışmalar yapılacak, raporlar, basın açıklamaları ve bültenleri hazırlanacaktır. Tarikat ve cemaatler dağıtılmalı, faaliyet yürüten uzantıları kapatılmalı, işgal ettiği devlet kademelerinden, hukuki mekanizmalardan ve toplumsal alanlardan çıkarılmalıdır. Bu yapıların dinsel kisve altında kurdukları maddi örgütlenme engellenmeli, devlet ya da siyasi iktidar aracılığı ile elde ettikleri maddi kaynakların kesilmesi gerekmektedir. Bu yapıların toplumsal, siyasal ve bürokratik kademelerdeki varlıkları ve faaliyetleri, laikliğe dönük saldırıları, mali ve siyasi ilişkileri Laiklik Meclisi’nin takip merkezinin en önemli başlıkları arasında yer alacaktır. Tarikatların, cemaatlerin ve gerici vakıfların adının anıldığı en önemli olaylar arasında çocuk istismarları, tacizler, tecavüzler, şiddet ve tarikat örgütlenmesi adı altında ortaya çıkan çarpık ilişkiler yer almaktadır. Laiklik Meclisi, tarikatlar ve cemaatler yüzünden farklı şekillerde mağdur olan yurttaşların, kadınların ve çocukların davalarının takip edilmesini kendine önemli bir görev olarak belirlemektedir.
“LAİKLİK MECLİSİ’NİN ÖNEMLİ MÜCADELE BAŞLIĞI YENİ ANAYASA ARACILIĞI İLE LAİKLİĞİN TASFİYESİNE KARŞI ÇIKIŞ OLACAKTIR”
Laikliği kazanmak, geleceği kazanmak için çok önemli bir adımdır. Laiklik Meclisi, gericiliğin güncel açılımlarına karşı bir duruş sergilemekle kalmayacak, bu mücadelede bütünlüklü olarak sözünü söyleyecektir. Laiklik Meclisi, devlet mekanizmalarını işgal eden, holdingleşen ve toplumun her tarafına yayılan tarikatların egemenliğine karşı çıkışta önemli bir direnç odağı olacaktır. Laiklik Meclisi, Türkiye’nin aydınlanmacı, ilerici birikiminin kendini ifade edeceği bir merkez olacaktır. Laiklik Meclisi’nin önemli mücadele başlığı yeni anayasa aracılığı ile laikliğin tasfiyesine karşı çıkış olacaktır. Ülkemizde laikliğe dönük güncel saldırılara karşı tavır almak, sözünü söylemek, yeri geldiğinde hukuki girişimde bulunmak ve çalışmalar yürütmek Laiklik Meclisi’nin görevleri arasındadır. Yukarıda bahsedilen amaç ve hedefler çerçevesinde ‘Laiklik Meclisi Takip Merkezi’ kurulması kararlaştırılmıştır. Bu merkez, laiklik ihlallerini, gerici uygulamaları, yasaların ters yüz edilmesini tespit ederek, belli aralıklarla ‘laiklik ihlalleri raporu’ yayınlayacaktır.”
ÖMER FARUK EMİNAĞAOĞULLARI: HALKIN YENİ ANAYASA DİYE BİR TALEBİ YOK
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, şunları söyledi:
“Egemenliğin kaynağı bütün hak ve özgürlüklerin de güvencesi bugün Türkiye’de en çok saldırıya uğrayan kavram laiklik. Son dönemde, laikliğe aykırılığın odağı bir partinin iktidarın kullanması laikliğe saldırıyı daha da yukarıya çıkardı. Hele hele iktidarın bir cemaat yapılanmasından aldığı güçle varlığını sürdürmesi, laikliği saldırıların daha da artmasına yol açtı. Bugün yeni anayasa söylemi gündemi daha çok işgal eder durumda. Yeni anayasa söyleminin altında yatan gerçekten hak ve özgürlüklerin daha etkin kullanılması mı, yoksa hep dile getirilen 12 Eylül’den kalan vesayetçi anlayışa son verilmesi mi? Anayasaya baktığımızda, 12 Eylül bir vesayet anlayışı yaratmıştı. Vesayet anlayışı, yürütme organının daha etkin kılınmasından kaynaklanır. Ancak anayasada yönetim organının yetkileri, görevleri, idareye salınan yetki ve görevler, AKP iktidarı döneminde tamamen değişti. 12 Eylül döneminden kalan, 12 Eylül anlayışını yansıtan yürütme ve idari tanınan bölüm, AKP tarafından yeni başkan değiştirildi. O halde bir vesayet varsa ki var, bu 12 Eylül’ü bir adım daha öteye taşıyan AKP’nin yaratmış olduğu vesayet. Yeni anayasa söylemi adı altında, bu vesayet bir adım daha öteye taşınarak zaten yeterli nitelikte olmayan laiklikle, temel hak ve özgürlüklerle ilgili anayasadaki kuralların tamamen içinin boşaltılması amaçlanıyor. Bu nedenle halkın yeni anayasa diye bir talebi yok. Tam aksine hak ve özgürlükleri daha etkin kullanma ve iktidarın vesayetinden kurtulma istekleri var.
“KENDİ İKTİDARINI DAYATAN BİR PARTİ ZATEN ANAYASA YAPAMAZ”
AKP’nin yeni anayasa söylemi, geçmiş anayasa değişiklik tekliflerinden çok daha tehlikeli bir söylem. Bu şekilde cumhuriyetin bütün nitelikleri, hak ve özgürlüklerin temel güvencesi olan laikliği, tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bir adım. Ve burada eğitim yoluyla, din ve vicdan özgürlüğü, hukuk uygulamaları gibi anayasada temel olan noktalarda yapılacak değişikliklerle anayasadaki laiklik kavramının tamamen içinin boşaltılması amaçlanıyor. Türkiye’nin laik bir cumhuriyet olmasının tamamen sonlandırılması amaçlanıyor. Bu nedenle AKP, zaten hiçbir zaman uzlaşmacı olmayan siyasi iktidar, kendi iktidarını dayatan bir parti. Kendi iktidarını dayatan bir parti zaten anayasa yapamaz. Kendi anlayışı, laikliğe aykırılığın odağı bir siyasi parti olmakla bu laikliğe aykırılığını anayasal zeminde tartışılmaz kılacak bir biçimde yeni anayasayı Türkiye’ye, halkımıza dayatmak istiyor. İşte buna karşı demokratik bilinci, karşı duruşu, daha ileri düzeye taşımak, farkındalık yaratmak, toplumu bilgilendirmek bir baskı grubu oluşturmak amacıyla Laiklik Meclisi faaliyetlerine başlamıştır. Ve halkta desteğini bularak bu saldırılara etkin bir şekilde karşı koyuşu gerçekleştirecektir.”
BERKAY ÇELEN: ARTIK ‘SAVUNUYORUZ’ İFADELERİYLE BİR MÜCADELE KURMANIN SONUNA GELMİŞ DURUMDAYIZ
Avukatlar Sendikası Başkanı Berkay Çelen, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Cumhuriyet’in 100’üncü yılına, cumhuriyet düşmanı bir siyasi iktidarla ve Meclis tarihinin en sağ bileşimiyle girmiş oluyoruz. Önümüzdeki günlerde gireceğiz. Yeni meclis birleşiminde AKP, MHP tarafından önerilecek bir anayasanın Meclis’teki diğer partiler tarafından da kabul göreceği ve 400 vekile de ulaştıkları artık neredeyse hepimizin malumu. Dolayısıyla Meclis muhalefetinden bir tepki beklemek yerine bizlerin, yani bu memleket için iddiası olanların, sözü olanların, laiklik için mücadele edenlerin artık başka bir şeyi yapması gerekiyordu ve biz bu nedenlerle de Laiklik Meclisi’nin kuruluşunu gerçekleştirmiş olduk. Karma eğitimi, Milli Eğitim Bakanı düzeyinde tartışmayı açtıkları; ‘Hukuk arkadan gelir’ diyen İçişleri Bakanı’nın bu memlekette yıllarca bakanlık yaptığı ve artık tüm hukuk kural altüst edildiği, temel kavramlarımızın derdest edildiği bir dönemle karşı karşıyayız. Dolayısıyla sanırız ki artık geriye çekilerek ‘savunuyoruz’ ifadeleriyle bir mücadele kurmanın da sonuna gelmiş durumdayız. Artık öne çıkmamız, karşı atağı kurmamız ve burayı örgütlememiz gerekiyor diye düşünüyorum. Laiklik Meclisi’nin de bu konuda çok önemli bir misyona sahip olduğunu düşünüyorum. Umuyorum ki burayı büyüteceğiz ve bu iktidara bu anayasayı yaptırmayacağız. Bu memleketi, bu laikliği, cumhuriyeti ve tüm kazanımlarını hep beraber savunacağız ve daha ileriye taşıyacağız diye düşünüyorum.”