Roman dalında 95 yapıtın değerlendirildiği ve Seçici Kurulu Konur Ertop, Asuman Kafaoğlu Büke, Zeynep Aliye, Öner Yağcı ve Gamze Akdemir’den oluşan 78’inci Yunus Nadi Roman Ödülü, Hikmet Hükümenoğlu’nun Harika Bir Hayat (Can Yayınları) adlı romanına verildi.
Hükümenoğlu ile Cumhuriyet’in İstanbul’un işgal altında olduğu dönemlerden başlayıp ellili yılların sonuna uzanan, Halide Edip Adıvar’ın Sultan Ahmet Meydanı’ndaki meşhur konuşmasından Tan Gazetesi’nin yakılmasına, Nazım Hikmet’in cezaevi sürecinden, Suat Derviş’in yaşamına ilişkin birçok tarihi olaya ve kişiye tanık ettiği romanını konuştuk.
Fotoğraf: VEDAT ARIK
– İstanbul’un işgal altında olduğu dönemlerden başlayıp ellili yılların sonuna uzanan Harika Bir Hayat adlı romanınızı bu tarih diliminde yazmak istemeniz bilinçli bir tercih miydi, yoksa bu karakterleri başka bir yüzyılın insanları da olabilir miydi?
Romanı yazmaya karar verdiğimde kafamda “Harika” karakteri belirdi. Onun hikâyesini oluştururken yavaş yavaş hangi tarihte yaşayacağına karar vermeye başladım. Karakterin olgunluk dönemini yani otuzlu yaşlarının ikinci dünya savaşı dönemlerinde geçmesini istiyordum. Karakterin başına gelecek hikâyelerden yola çıkarak dönemi belirlemiş olduk.
– Romanın henüz başlarında, ana karakterimiz olan Harika henüz yeni doğmuşken babası Veysel Bey “Hayatımda gördüğüm en güzel varlık” diyerek kulağına ismini fısıldıyor. Ancak annesi Melek Hanıma göre ise Veysel Bey, “Hayatımda gördüğüm en güzel ikinci varlık” demişti. Melek Hanıma göre ise birinci kendisiydi. Romanın merkezinde anne-kız çatışması yer alıyor diyebiliriz sanırım.
Evet, roman anne kız arasındaki çatışma ve dinamik üzerine kurulu. Annesiyle Harika’nın çatışması doğduğu günden itibaren başlıyor. Çocukluktan başlayan bir ilişkisinin arızalı bir yönü var. Harika, çocukluğundan beri annesinden onay almak için onun hoşuna gidecek şeyler yapması gerektiğini öğreniyor. Buna şartlanıyor.
Annesinin hoşuna gidecek şeyler yapmayıp, kendini geliştirmezse, örneğin yeni bir yabancı dil öğrenmek gibi ya da başka konularda başarılı olmazsa annesinin sevgisine kavuşamayacağını anlıyor.
Tüm yaşamı bu yanlış ilişki üzerine gelişiyor. Olmaması gereken bir anne kız ilişkisi beliriyor aralarında. O kadar yanlış bir dinamik var ki; Harika, kendini beğendirmeye çalıştıkça aralarındaki çatışma daha da artıyor. Kendini beğendirse bile çok kısa bir tatmin duygusu yaşıyor. Daha sonra yine bir şeyler yapması gerekiyormuş gibi hissediyor. İçindeki boşluk duygusu da büyüdükçe büyüyor.
– Harika’nın babası Veysel Bey’den de bahsetmek isterim. Veysel Beyin bu romandaki yeri nedir?
Veysel Bey bir gazeteci, mesleğini çok seven ve işini doğru düzgün yapmaya çalışan bir karakter. O dönemin gazetecileri de hem çok ilginç hem de çok zor koşullar altında çalışmışlar. İşgal döneminde yoğun bir sansür ortamı var. Milli mücadele başladıktan sonra İstanbul’a gelen bilgi son derece kısıtlı. Birçok zorluk söz konusu.
Buna karşın Veysel Bey bir şekilde işini doğru düzgün yapmaya çalışan ve hayatta kalamayan bir karakter. Onun gözünden o dönemde İstanbul’da neler oluyor, insanlar neler yaşıyor görebiliyoruz.
Bunun dışında o döneme ait beni en çok etkileyen şeylerden biri de tüm bu yokluklara karşın hem gazeteciliğin hem de edebiyat ortamının bir şekilde ayakta kalması ve devam etmesidir. Romanda da buna ilişkin unsurlar yer alıyor. Döneminin büyük edebiyat isimlerinin bir evde toplandığını görüyoruz. Bu toplanmalar da ana karakterimizi besleyen önemli etkinliklerden biri.
– Romanın ilerleyen bölümlerinde Melek Hanım başka bir hayat bakışını benimsemeye başlıyor. Anne kız arasındaki çatışmaları da ele alırsak Melek Hanımın narsist biri olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa arzu ettiklerini gerçekleştiremediği için hayata karşı öfkesini bu şekilde mi ortaya koyuyor?
Psikolog ya da psikiyatrist olmadığım için bu konuda kesin bir şey söylemem olanaksız ancak bence durum ikinci söylediğinize daha yakın. Kendini gerçekleştiremediği için bambaşka idealler ve düşüncelerin peşine takılıp onların peşinden kendini gerçekleştirmeyi deniyor.
– Kitabın sonlarına doğru bir bölümde anne kızına “Harika bir hayatın olabilirdi” diyor. Ancak Harika benliğinde ısrar eden güçlü bir karakter. Acaba Harika benliğinden vazgeçse annesi onu sever miydi?
Hiç bu yönüyle düşünmemiştim. Belki aralarında bu kadar çok çekişme olmazdı. Ancak annesi onu daha çok sever miydi ya da öyle bir yol izlense Harika daha mutlu biri olur muydu diye düşünüyorum… Bence mutlu olmazdı.
Harika, karakteri dolayısıyla kendi yoluna devam etmek istiyor. Bütün zorluklara karşın… Bu tabi yalnızca annesiyle ilişkisinde olan zorluklarla sınırlı değil. Beraber olduğu insanlardan kaynaklı bir takım güçlükler, yaptığı işler, içinde yaşadığı ortam, dönemin şartları… Her türlü zorluğa karşın o da kendi hedefi ve hayali doğrultusunda yoluna devam ediyor. Dolayısıyla her şeyden vazgeçip başkalarının beklentisine göre yaşamanın onu mutlu edeceğini hiç sanmıyorum.
– Romanınızdaki birçok kadın karakterin güçlü kişiliklerden oluşmaıs da önemli. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte kadınların özgür olduğu ve hayatın içinde aktif olarak yer alma olanağına sahip oldukları düşünülürse; bu karakterleri güçlü kişilikler olarak kurgulamanız bir tesadüf müydü, yoksa bilinçli bir tercih miydi?
Kesinlikle bu çok etkileyici bir gözlem benim için. O dönemde o kadar büyük insanlar yaşamış ve o kadar güzel şeylere imza atmışlar ki bu çok etkileyici bir şey. Ben de bunun altını çizmek istedim elbette.
Suat Derviş kadınların Türkiye’de gazetecilik yapmadığı dönemde tek başına sokaklarda gazetecilik yapan, röportajlar yapan bir kadın. Sabiha Sertel de son derece baskıcı bir dönemde erkeklerle fikir tartışmasına girmiş, yargılamış bir kadın.
Bunlar çok etkileyici. Onların ışığında ben de kurguladığım kahramanımın güçlü bir kadın olmasını istedim.
– Harika, toplumun yetenekli, donanımlı, iyi eğitimli bir insan. Birçok dil biliyor, şiir yazıyor, tiyatroya yeteneği var vb.. Buna karşın “değersizlik” hissinden bir türlü kurtulamıyor. Daha sonra bir takım olaylar daha yaşanıyor. Bunlardan yola çıkarak kitabın devamını da gelebilir mi?
Harika, olay örgüsü doğrultusunda sürekli kendini yenileyen ve geliştiren bir insana dönüşüyor. Evet, kitabın devamı gelecek. Kitabı yazmayı bitirdiğimde Harika’nın hikâyesinin devam etmesini istemiştim. Dönem olarak da Soğuk Savaş döneminde geçmesini düşünüyorum. Hikâyenin nerede başlayıp biteceğine ilişkin bir planım yok ama 1950-80’li yıllar arasında geçer diye düşünüyorum.
Fotoğraf: VEDAT ARIK
HİKMET HÜKÜMENOĞLU: 1971’de İstanbul’da doğdu. Edebiyata ilgisi ortaokul yıllarında başladı. 1989’da Robert Koleji’nden mezun oldu. Sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi Fizik bölümü ve Koç Üniversitesi’nde MBA programını tamamladı. On yıl boyunca finans sektöründe görev aldı. 2004’te kurumsal görevini sonlandırarak edebiyat dünyasına giriş yaptı.