Buluşu olan “uçan bisiklet” ile uçmasını ömrü boyunca becerememiş olan Gustav Mesmer, doktorlar “Bu adam şizofrendir” dediği için 1929-1949 yılları arası güney Almanya’nın ünlü manastırlarından Schussenried’in psikiyatri kliniğinde geçirmek zorunda kalır. Bugün tüm binaları ziyarete açık manastırın Rokoko kütüphanesi Almanya’nın görülmeye değer tarihi eserlerinden sayılıyor. Freskleri, sütunları, küçük kubbeleriyle kütüphaneden çok bir kiliseyi andıran bu yapı özellikle Stuttgart’tan Konstanz Gölü’ne ya da güney Bavyera’ya yapılan gezilerde mutlaka uğranması gereken bir yer. Az ötede Steinhausen’da “dünyanın en güzel köy kilisesi” olarak kabul edilen Barok yapı yükseliyor geniş ovada.
Aynı yol üzerinde, otomobille bir saat uzakta, Wies Kilisesi bir dünya kültür mirası. Geçenlerde yapılışının 250. yılı kutlanan bu Rokoko kiliseye ziyaretçiler Avrupa’nın en uzak köşelerinden akın ediyor. Çünkü Wies kutsal bir yer, bir dilek kilisesi olarak kabul ediliyor. Anlatılanlara göre 1738’de köylü kadın Maria Loy evinin tavan arasında bulduğu “Çarmıha gerilmiş İsa” heykelini aşağı indirir, tozunu alıp oturma odasında bir köşeye yerleştirir. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra bir akşam duası sırasında gördüklerine inanamaz. İsa’nın gözlerinden yaşlar akmaktadır. Bu inanılmaz olay yörede yıldırım hızıyla duyulur. Ve aradan birkaç ay geçtikten sonra da köylü kadının evinin yanı başında alelacele inşa edilen küçük kiliseye taşınır. Bugünkü dev kilise ise 1754 yılında kapılarını açar dindarlara. Derdine çare arayanlar o günden bugüne, sadece kırk insanın yaşadığı küçük Wies köyünde bir tepenin üzerinde bütün azametiyle yükselen kiliseye taşınıp duruyor.
BAROK YAPILARIN KUBBELERİ
Savaşlarla geçen 17. yüzyıl Almanya’da Katolikliğin yeniden güçlenmesine neden olur. Daha iyi bir gelecek arayan insanlar özellikle Güney Almanya’da birbiri ardına inşa edilen kiliseleri doldurur. Yüksek, havadar, aydınlık Barok yapıların büyük kubbelerinden ve sütunlarından aşağı bakan figürler yepyeni bir vizyon peşindeki insanları çeker. Yapılardaki dinamiklik, yücelik, fresklerdeki ışık-gölge oyunları, dindarları gerçekle düş arasındaki bir dünyaya götürür!
HORVÁTH’IN YAŞAMI
Yine bir saat ötede, Bavyera Alpleri’nin eteklerinde küçük bir kasaba. “Dinlendirici huzuru burada bulacağımı hemen seziyorum…” Avusturya edebiyatının ünlü yazarı Ödön von Horváth 1923 yılında Murnau’ya geldiğinde ilk sözleri böyle olmuştu. Kısa yaşamının en önemli on yılını Alp Dağları manzaralı, göl kıyısındaki bu güzel yörede geçirdi, en önemli yapıtlarını burada yazdı. Horváth, bohem denebilecek Murnau yaşamında çoğunlukla kahveleri ve birahaneleri dolaşır, oturur gazetesini okur, çevresini inceler, notlar alır ve birasını yudumlardı. Tiyatro eserlerinde küçük burjuva insanlarının gizli kalmış kötü yanlarını ortaya koyan, onları iğneleyici ve acı bir alayla taşlayan Horváth’ın yaşamı 1930’lu yıllara girildiğinde büyük bir değişim geçirir. Yaklaşmakta olan nasyonal-sosyalist tehlikeyi çok çabuk sezer. Karşı çıkar. Korkan dostları onu terk eder. Horváth Murnau’dan uzaklaşır, Viyana’ya yerleşir. Çeşitli tiyatro eserlerinin yanı sıra “Allahsız Gençlik” adlı ünlü romanını da yazar. Naziler Horváth’ı yazarlar derneğinden atarlar, romanını da yasaklarlar.
Murnau ve çevresi 1900-1940 arasından sayısız sanatçının huzur içinde yaşayıp yeni esintiler ve düşüncülerle kişiliklerini bulduğu, geliştirdiği bir yöre olmuştu. Burada göl kıyısında yıllar geçiren ünlüler arasında soyut resimleriyle ün kazanmış olan ekspresyonist Vassili Kandinski ile öğrencisi ve sevgilisi Gabriele Münter’i de unutmamak gerekir. Dostları Franz Marc da sık sık Murnau’ya onları ziyarete gelirdi.
Ormanlar, tepeler, dereler, göller, tahta evler… Dinlendirici huzur burada, Bavyera Alpleri’nin eteklerinde.
[email protected]