KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı…
Cenovalı Cristoph Colomb 1492 yılında, bugün Amerika olarak adlandırdığımız topraklara ilk kez ayak bastıktan sonra, bu anakara Avrupalı, özellikle İspanyol ve Portekizli talancıların taarruzuyla karşılaştı.
Amaç sömürülecek ülkeler elde etmekle beraber, bu toprakların yerlilerinde var olduğunu düşündükleri, gördükleri altınlara da sahip olmaktı.
İspanyol Fatih Hernando Cortez (1485-1547), Orta Amerika- Meksika’da Aztek İmparatorluğuyla karşılaşıyor.
Yükte hafif pahada ağır “altına” sahip olan kolayca zengin oluyordu.
Amerika’ya saldırdılar, ülkeleri altın için karış karış taradılar.
Aradan geçen kırk yıldan sonra, bir başka İspanyol fatih Gonzalo Jimenez Güney Amerika’da, Kolombiya’nın And Dağlarında yerlilerin ellerindeki altınları zorla toplarken bunların madenlerden değil ticaretle elde edildiğini öğrendi.
İspanyol Fatih Hernando Cortez (1485-1547), Orta Amerika- Meksika’da Aztek İmparatorluğunu yok ediyor.
Demek ki bölgede bol miktarda altın vardı.
Daha sonraları, bu görünen altın bolluğu yerlilerin efsaneleriyle karışarak bölgede “altından bir kralın yaşadığı”, buralarda “altınla dolu bir göl, bir ülke” olduğu söylencesi oluştu.
Düşsel El Dorado Ülkesi İmparatorları
Bu söylencesel ülkenin adı “El Dorado” idi. İspanyolca “El Dorado”, “altın” demektir.
“Altın ülke” efsenesi kulaktan kulağa yayıldı.
Ama o ülke hiç bir zaman bulunamadı, hayalperestlerin rüyalarında kaldı.
Kolombiya yerlilerinin kutsal gölü üzerinde yüzen altından yapılmış sal figürü. Bogoto-Kolombiya-Altın Müzesi
O günden bugüne “El Dorado” adı birçok şirket, kurum, kuruluş tarafından kullanıldı, kullanılıyor.
Parlaklığı, zenginliği simgelesin diye her halde!
Bu şirketlerden biri de Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de birçok işler çeviren “El Dorado” adlı siyanürcü, zehirci bir altın şirketidir.
“Kirli elleriyle!
Düşsel El Dorado
***
Ülkemiz yakın zamanda, topraklarımızda işletilen, işletilmek istenen “siyanürlü altın madenleri” nedeniyle, yaygın olarak “siyanür” denen ölümcül maddeyle ve ağır metalli zehirli atıklarla tanıştı.
Dünya’yı bir ahtapotun kollar gibi saran, siyanür kullanarak toprakta zerre, toz halinde bulunan altını elde edecekleri işletmeler kurmak isteyen siyanürcü şirketlerle karşılaştı.
Çünkü artık “altın” topraklardan “tane tane” toplanmıyor.
Uşak-Eşme-Kışladağ’da siyanürcü El Dorado şirketi, uzantısı “TÜPRAG” adlı şirket eliyle Anadolu’nun altınlarını götürmek için kalıplara döküyor. (Foto: TÜPRAG)
Altıncı şirketler hiç acımadan bir kaç gram altın için en tehlikeli zehir siyanürü doğal ortama bırakıyor, toprakları zehirli, ağır metalli atıklarla kirletiyor, o yörede yaşayan insanları yaşamsal risklerle yüz yüze bırakıyor.
Üstelik Dünya’nın birçok yerinde neden oldukları felaketler, insanlara çektirdikleri sıkıntılar aşikârken.
“El Dorado” bu şirketlerden biri.
Bu zehirci, irice şirket, %100’ünü satın aldığı, Türk yasalarına göre kurulmuş “TÜPRAG” adlı bir şirket eliyle ülkemizde faaliyette.
Hem Uşak-Eşme-Kışladağ’a hem de İzmir-Efemçukuru’na yerleşti.
Zehirlerle ve insan hayatıyla oynuyor!
El Dorado’nun TÜPRAG adıyla Uşak-Eşme-Kışladağ’da siyanürlediği koca dağlar. (Foto:TÜPRAG)
***
Siyanürcü çok uluslu şirketler iş birliği yaptıkları yerli ortakların, onlara yol açan kimi Devlet görevlilerin da katkısıyla Türkiye’nin her yanına yayıldı.
Bu nedenle nerden çıktı, nasıl ülkemize geldi bu “El Dorado” demek anlamsız.
Yerli işbirlikçileri onları davet etmekten, kolaylık göstermekten hiç çekinmediler, çekinmiyorlar!
Siyanürcü şirketlerin tümünü temsilen kullandığımız “Siyanürcü Ahtapot” sözcüğü, onun gücünün her yere uzandığını ifade diyor.
Üstelik bunların emici kolları birbirini kolayca buluyor.
Siyanürün kokusu olan “acı badem kokusu”nu iyi alıyorlar ve anlaşılan çok seviyorlar.
Çünkü sonuçta çil çil altın var.
Kanadalı El Dorado Şirketinin logosu
Büyük filozof ve devrimci Karl Marks’ın dediği gibi “altın herşeyi satın alıyor.”
Siyanürcü Ahtapotun şirketleri altın nerde varsa hemencecik oraya ulaşıyor.
Türkiye onun adını ilk kez duyuyor ama “El Dorado” şirketi Dünya’da yaptıkları, ettikleriyle iyi tanınan bir zehirci şirkettir.
16.yüzyılda Orta ve Güney Amerika’yı talan eden, ilk geldiklerinde onları bir tanrı gibi karşılayan yerli halkları kılıçtan geçiren İspanyol fatihlerin arayıp da bulamadıkları, dağı taşı altın olan düşsel bir ülkenin, “El Dorado”nun adını almış bu siyanürcü şirket.
1541’de Ekvator-Güney Amerika’da, İspanyol fatih Francisco Pizarro ve yerli İnka İmparatoru Atahualpa (Getty Images)
O altınları, “El Dorado”yu arayarak kıymışlar o ülkelerin yerlilerine.
Aranan altın, geride bırakılan ölüm, yok ediş olmuş.
Siyanürcü şirket ne kadar uygun bir ad seçmiş kendine!
Her yanı altın olan ülkeyi, “El Dorado”yu İspanyollar hiç bir zaman bulamadılar ama günümüzde siyanürlü altıncılar dağı taşı zehire bulaştırmayı başarıyorlar.
Siyanürcü Ahtapot Türkiye’ye bu kadar “agresif, saldırgan” bir biçimde hücüm ettiğine göre yeni “El Dorado” acaba Türkiye midir?
Sonunda düşsel altın ülkesini, zapt edecekleri bir yer buldular galiba!
İzmir-Efemçukur Zehirli Altın Madeni. (Foto: TÜPRAG)
***
“El Dorado” Amerika kıtasından uzatmış kollarını Dünya’ya.
“Şimdilik” bir Kanada şirketidir.
“Şimdilik”, çünkü siyanürcü şirketler zorda kaldıklarında hemen kılık, ad değiştirebiliyorlar.
El Dorado’nun asıl işi, “altının da sık sık birlikte bulunduğu” radyoaktif bir madde olan“uranyum” madenciliğidir.
Doğa birçok yerde, ağır bir element olan uranyumu bileşikler halinde, altın gibi ağır metallerle birlikte tutuyor.
Altının yanında uranyum bulmak, uranyumun yanında altın bulmak her zaman olasıdır.
Anlaşılan El Dorado hem siyanürlü altıncı, hem uranyumcudur.
El Dorodo’nun Kanada’da Rabbit Lake Uranyum Madeni
Uranyum nükleer santrallerde, değişik sanayi alanlarında, atom bombası yapımında kullanılan, yaydığı radyasyonla son derece yıkıcı bir maddedir.
İnsanı yakar, toz eder!
Madenciliği çok tehlikeli bir iştir.
El Dorado şirketinin, Kanada’nın soğuk kuzey kıyılarında işlettiği Rabbit Lake (Tavşan Gölü) uranyum madeninde yaşananlar insanlığın yüz karasıdır.
1978’de “uranyum oksit” (U3O8) çıkarmak için El Dorado’nun Rabbit Lake yöresinde yaptığı çalışmalar yanlış rezerv tahmini yüzünden aksar.
Rabbit Lake-Tavşan Gölü-Kanada
Maden bölgesinde, gerçekte işletmenin tasarlandığı kapasitenin ancak beşte bir oranında uranyum cevheri vardır. İşletme var olan cevhere göre büyük tutulmuştur.
Bu nedenle daha fazla kâr elde etmek için hızlı çalışmak zorunludur.
Yer üstünden çıkarılan cevheri öğütecek değirmenlere malzeme yetiştirmek gereklidir.
El Dorado’nun Kanada’daki Rabbit Lake-Tavşan Gölü Uranyum Maden İşletmesi
Bunun üzerine yöredeki yerliler/kızılderililer fazla çalışmaya zorlanır.
Sanki köleymişler gibi!
Maden alanına gece gündüz işçi taşınır. Çalışanlar fiziksel ve duygusal olarak çöker.
İnsanın değeri var mıdır altının, uranyumun yanında?
İşçilerin eşleri kocalarının yokluğundan, yorgunluğundan şikayet ederek El Dorado’nun üzerine yürürler.
“Tavşan Gölü” çevresinden işçilerin işten kaçmasına izin verilmez. Zorla madene gönderilirler.
Çıkan büyük çatışmalardan sonra Rabbit Lake gölü madeni işletmesi 1984 yılında kapatılır.
Bu zehirli madenler her yerde halkın huzurunu kaçırır!
Çok geçmeden 1988’de El Dorado, Devlet yetkililerinin gönlünü yapmış olmalıdır ki, nasıl yaptıysa(!), Rabbit Lake’de yeraltından uranyum çıkarmak için izin alır.
Zehirciler bulundukları ülkenin yöneticileriyle, karar vericileriyle yakın ilişki kurmaya bayılırlar!
Siyanürcü-uranyumcu ahtapotun kollarından biri olan (Daha sonra İngiliz-Avustralyalı zehirci BHP eline geçen) Rio Algom’un Kanada’daki Uranyum Madenlerinden birinde-Elliot Lake- radyoaktiften etkilenen, kaçının öldüğü bilinmeyen işçilerin adı yazılı kurbanlar için yapılmış anıt.(Foto: Miningwatch-2021)
***
Ertesi yıl, 1989 Kasımında Tavşan Gölü yöresinde yaşananlar da ibret vericidir.
El Dorado’nun işlettiği Tavşan Gölü madeninin kuzey doğusunda “Collins Bay” adlı bir başka uranyum madeni daha vardır. Onu da bir başka Kanadalı zehirci şirket “IsoEnergy” işletmektedir.
Aralarında akrabalık ilişkileri var mıdır, bilinmez!
Zehirci IsoEnergy’nin logosu.
Collins Bay madeninde atık taşıyan 10 km uzunluğundaki boru hattında bozuk bir vananın neden olduğu sızıntılar büyük bir faciaya yol açar.
Borulardaki basınç düşüklüğü, sızıntı kontrol monitörlerine kaydedilmiş, ancak sızıntı 14 saat sonra fark edilebilmiştir.
Korkunç bir durumdur bu!
Sızıntılar yakındaki “Collins Creek” deresine, oradan da yine yakındaki “Wallaston Gölü”ne akmıştır.
Radyoaktif maddeler ve radyum, arsenik, nikel gibi ağır metalleri içeren “maden atıklarıdır” bunlar.
Kanada’da radyoaktifle kirlenmiş Elliot Lake yöresi.
Zehirle çalışan riskli maden işletmelerinde hatanın bedeli felakettir.
Demek ki risk taşıyan siyanürlü, zehirli, uranyumlu madenlerde böyle şiddetli olumsuzluklar yaşanabilmektedir.
Gölün çevresi radyoaktiviteye bulanır. Şirket sızıntının olduğu bölgeyi hızla toprakla örtmeye çalışır.
Radyoaktif sızıntı demek ölüm demektir.
Önce sular kirlenir. Deredeki balıklar ölür. Wallaston Gölü mezara dönüşür.
Dikkat: Radyoaktifli bölge
Wallaston Belediye Başkanı Emil Hansen ve bölgede yaşayan 800 yerliyi/kızılderiliyi temsil eden şef Edward Boninie hükümetten kirlenen çevre için soruşturma açmasını ister.
Gerekçesi açıktır: “Bölgenin tüm ekonomisi göle bağlıdır. Madenciler geldiğinden beri doğa değişmiştir. Zaman daha fazlasını söyleyecektir.”
Olay Kanada’da uzun süre tartışılır. Şirket çevreye verdiği zarardan dolayı 1 milyon Kanada doları tazminat ödemek üzere cazalandırılmak için mahkemeye verilir.
İnsan yaşadığı çevreyle vardır.
Ölüm geldikten sonra ceza neye yarar!
***
Bu Siyanürcü Ahtapotla Dünya’nın başı her yanda beladadır!
Kanada’nın aç gözlü uranyumcu ve siyanürcü şirketi El Dorado Yunanistan’da da ortaya çıkar.
Yunanistan’ın kuzeyinde, bir elin parmakları gibi denize uzanan, Selanik ile Kavala kentleri arasındaki “Khalkidiki yarımadası”nın üç ince uzantısının en batıda olan topraklarında da toz halinde altın keşfedilir.
Khalkidiki yarımadasının bir kolu- Kassandra yöresi
Başlangıçta Yunan Devlet Madencilik Kuruluşu “Hellas Gold” şirketi tarafından bu bölgede işletilmeye kalkışılan madenin bulunduğu alana “Kassandra Madenleri” denir.
***
Kassandra Yunan mitolojisinde ünlü Troya Kralı Priamos’un kızı, Prens Hektor ve Paris’in kız kardeşidir.
Ancak Kassandra’nın bir kusuru mu, yeteneği mi diyelim, herkeste bulunmayan bir özelliği vardır: Herşeyi önceden sezer, görür, bilir.
Mitolojik Kassandra tasviri
Uzun süren savaşta, önünde sonunda, bir Anadolu anakenti olan Troya’nın da Helen/Yunanlıların eline geçeceğini bilir ve söyler, ancak ona kimse inanmaz.
“Doğru öngörülere kimsenin aldırmamasının” simgesidir Kassandra.
Çağdaş zamanlarda siyanürlü altıncılığın çevreye ve insanlara vereceği zararları örneklerine bakarak sezip söyleyenler günümüzün Kassandraları olmalı.
***
Ormanlarla kaplı Khalkidiki yarımadası topraklarında “Olympias, Skoureis ve Straton” madenlerinde altın, gümüş, kurşun ve çinko vardır.
Ekonomik kriz içindeki Yunanistan hükümeti madeni işletmek için çok heveslidir.
1995 yılında Hükümetin uyguladığı özelleştirme programı kapsamında, Siyanürcü Ahtapotun bir kolu, “Kanadalı TVX” şirketi 44 milyon Amerikan doları karşılığında madenleri satın alır. Çalışmalara başlar.
Zehirci El Dorodo’nun Skouries-Kassandra madenlerinde uyguladığı proje (Foto: El Dorado)
İşletmenin çevreye vereceği zararları fark eden Kuzey Yunanistan halkı ayağa kalkar.
Üstelik yöre arkeolojik alandır.
Büyük bilge Aristotalesin doğum yeri olan “Stragira” hemen buradadır.
Ormanların koruyucusu çevreciler, tarih eserlerin gözetimcisi arkeologlar, çeşitli zehirlerle karşılaşacak yöre insanları endişelidir.
Bu doğa cenneti yarımada korunmalıdır!
1996’da halk harekete geçer.
1997 yılında yöredeki Olympiada kenti Belediye Meclisi Üyesi Nikos Mitsiou Bergama Belediye Başkanına bir mektup yazarak Bergama’da “siyanürlü altın madeni”ne karşı verilen savaşımla dayanışma içinde olduklarını bildirir.
“Kendileri için moral destek” ister. “Sesimizi birlikte yükseltelim” der.
“Karıncaların kardeşi vardır”.
2011 yılında Selanik-Yunanistan’da siyanürcü El Dorado’ya karşı yapılan büyük gösteri.
Dertli olanlar birbirini kolayca buluyor.
Halkları rahasız eden aynı Siyanürcü Ahtapottur.
2011 yılında Selanik-Yunanistan’da siyanürcü El Dorado’ya karşı yapılan bir diğer gösteri
Yörede tepki eylemleri artar. Halk arabalarla, traktörlerle yolları keser, çavreyi kuşatır. Zehirci “TVX şirketi”nin maden alanına girmesine izin vermez.
Eylemler 10 ay sürer. Göstericilerle Yunan Güvenlik güçleri arasında yer yer çatışmalar çıkar.
Bu siyanürlü, zehirli madencilik, Bergama ve Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi Yunanistan’da da halkın huzurunu bozmuştur.
Selanik-Yunanistan’da Khalkidiki yarımadasında zehirli altın çıkarmaya kalkışan siyanürcü El Dorado şirketine karşı barikatlar önünde protestolar-2013
Yunanistan Mahkemeleri, Türkiye Danıştayı’nın Bergama-Ovacık Siyanürlü Altın madeni için verdiği: “İnsanlar yaşama hakkına ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir, bu madenin işletilmesi risklidir ve işletilmesinde kamu yararı yoktur” kararını örnek alarak madenin işletilmesi aleyhine kararlar verir.
Ancak hırslı siyanürcüler ısrarcıdır.
Kanadalı “TVX şirketi” madende şantiye kurmaya kalkar.
Ve olanlar olur!
“Kassandra” sabırsızdır!
Bıçak kemiğe dayandı diyen Yunan köylüleri av tüfekleriyle madene girer.
Selanik-Yunanistan’da Khalkidiki yarımadasındaki İerissos köyünde halkın siyanürcü El Dorado’ya karşı direnişi, yol kesme eylemi
Aralarına katılmış maskeli kişiler de vardır.
Tutuklamalar, ceza evlerine gönderilenler olur.
Çevreci göstericiler “terörist” ilan edilir!
Muhtemelen 1990’lardaki Bergama’nın “yeşil direnişinden” esinlenen, güç alan Selanik-Kassandra direnişi, itibarsızlığa uğratılmaya çalışılarak bastırılır.
2013 yılında Selanik-Yunanistan’da siyanürcü El Dorado’ya karşı yapılan bir diğer gösteri
***
Yunanistan’ın bu bölgesinde yaşanan “siyanürcü altıncılarla mücadele” ve sonuçları Türkiye’de; Bergama-Ovacık’ta, Erzincan-İliç’de, Ordu-Fatsa’da, Artvin-Cerrattepe’de yaşananlara ne kadar çok benziyor değil mi?
Siyanürcü Ahtapotun girişimi, Devlet yetkilileriyle ilşikisi, halkın zehircilere karşı tepkisi; “dejavü”, görüntüde tekrar tekrar yaşananan olaylar gibi!
23.04.1997’de Bergamalı kadınların Ovacık Siyanürlü Altın Madenine baskını
Tabii ki bu olayların ardından halkın sindirilmesi, önderlerinin terörist ilan edilmesi, yargılanması, yıpranan siyanürcü TVX’in Siyanürcü Ahtapot tarafından sahneden çekilmesi senaryonun diğer ana ögeleridir.
Sonunda Kanadalı TVX şirketi yine bir başka siyanürcü Kanadalı “El Dorado” şirketi tarafından satın alınır ve işletmeye açılır.
“Siyanürcü Ahtapot”un kolu her yana uzanır. Her yerde benzer oyunlar oynar…
***
İşte, yaptığı ölümcül radyoaktif Uranyum madenciliğiyle de ünlü bu El Dorado; Kanada’da, Yunanistan’da insanların başına dertler açan bu zehirci şirket; Uşak-Kışladağı topraklarını altın elde etmek için siyanür ve ağır metal cehennemine çeviren TÜPRAG şirketinin sahibidir.
İzmir’in tepsinde başa saplanacak Demokles’in kılıcı gibi duran Efemçukuru zehirli altın madenini işleten TÜPRAG şirketinin sahibi de işte bu “El Dorado”dur.
Bir avuç altın elde etmek için neler neler yapıyor bu Siyanürcü Ahtapotun kolları.
El Dorodo’nun TÜPRAG adıyla İzmir-Efemçukuru’nda cevher elde etmek için açtığı, yeraltı sularının dengesini bozduğu tünellerden biri. (Foto: TÜPRAG)
Toprağın ölümü siyanürlü altının bedelidir!
Ve zehirlenme riskiyle yaşamaya zorlanan insanlar da kurban!
Ne acı!
Diyarbakılı büyük şair Ahmet Arif, o ünlü “Adiloş bebe” şiirinde sanki bizi uyarır:
“Tanı bunları tanı…..”
Not: Bu yazının oluşmasında yazarın 1997’de basılan “Siyanürcü Ahtapot” kitabından ve açık internet kaynaklarından, resimlerinden yararlanılmıştır
Sefa Taşkın
03.04.2024
Bergama-İzmir