Avrupa’da kilise etkisinin yoğun olarak hissedildiği Aydınlanma öncesi dönemin pek de hatırlanmak istemeyen bir dönemiydi Ortaçağ. Bu dönemin kara lekelerinden biri de kilisenin kendine tehdit olarak gördüğü kişilere ve topluluklara karşı başlattığı “cadı avları”ydı. Peki birçoğu kadın bir sürü insanın işkence çektirilip öldürüldüğü bu döenmde Avrupa ile hem savaş hem de diplomatik ilişkiler yoluyla oldukça yakın olan Osmanlı Devleti’nde durum nasıldı?
Destek Yayınları’ndan çıkan “Avrupa ve Osmanlı’da Cadılık” kitabının yazarı Özge Özal kültürel incelemeler ve tarih alanında büyü, cadı, ritüel, kehanet ve mitoloji gibi konular üzerinde eğildiği çalışmalarında bu konuya odaklanıyor. Kendisiyle her iki kültür üzerinden dönemin bir karşılaştırmasını yaptık.
– Katliamlara kadar uzanan ortaçağ Avrupası’ndaki cadılık anlayışı Osmanlı topraklarına nasıl yansıdı?
Bu konu ile ilgili yazmaya başlamamın nedeni aslında kafamda şu sorunun oluşmasıyla oldu: Anadolu gibi köklü bir “büyü” geleneğine sahip bu coğrafyada Batılı bir cadı kimliği karşımıza çıkıyor mu? Bu konuyla ilgili de çok az çalışma yapıldığını fark ettim. Kitabın ilk kısmında Batılı anlamda cadı kavramı nasıl ortaya çıkmış ve bu kadınlar neden Avrupa’da öldürülmüş sorularına değindim, ikinci kısımda ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde karşımıza nasıl bir cadı kimliği çıkmakta sorusunu tartışmaya çalıştım. Genel anlamda söyleyecek olursak Osmanlı topraklarında Batılı anlamda bir cadı kimliği görmüyoruz. Yani süpürgesine binen, gece ayinler yapan, şeytanla anlaşma yapıp bebekleri kaçıran kadınlar veya etten kemikten olan bu kadınların suçlanıp sistematik biçimde öldürüldüğü olaylar silsilesi karşımıza çıkmıyor. Osmanlı’da görülen cadı vakaları daha çok “hortlak” diye nitelendirebileceğimiz ölüp tekrar dirilen kimseleri içerdiğini görüyoruz. Yani Osmanlı’da cadı, daha folklorik bir kimlik olarak kalmış.
– Avrupa’daki cadılık ve büyücülük yaklaşımı bir süre sonra karikatürize bir biçimde bir kadın stereotipi üzerinden okunuyor. Osmanlı’da buna benzer bir önyargı var mı?
Avrupa’da gerçekleşen cadı avları ve cadılık mefhumu kadınlık ile ilgili bir sorundur. Şeytan ile anlaşma yaparak birtakım güçler elde eden ve büyüler yapan bir kadın vardır. Bugün Hollywood’da da gördüğümüz süpürgesine binen iri burunlu, çirkin ve kötücül bir biçimde karikatürize edilen kadının kökenleri geç ortaçağ dönemindedir. Kilise babaları tarafından, cadıların nasıl avlanılacağını ve tespit edileceğini gösteren 600 küsür sayfalık bir kitap (Cadıların Çekici) yayımlanmış ve o yaşlı çirkin kadın çizimleri broşür olarak halk arasında dağıtılmıştır. Nitekim Osmanlı’daki cadı olaylarına ve tanımlarına bakıldığında cadının cinsiyetinin zorunlu olarak kadın olmadığını görüyoruz. Cadının cinsiyetinin kadın olduğu söylenmekle beraber, cadının başlıca özelliği doğaüstü bir varlık olmasıdır. Yani cadının cinsiyetinden öte, doğaüstü bir karakter olması ön plandadır.
GÜÇLÜ KADIN ARKETİPİ YOK EDİLDİ
– Cadı neden önemlidir? Cadıyı neden anlamamız gereklidir?
Avrupa’da cadı avı döneminde kimse uçan süpürgesine binen bir kadını öldürmüyordu. İşkence görüp öldürülen kadınlar dul, yaşlı, tek yaşayan, ebe veya şifacı kadınlardı. Cadı kendi şartlarıyla güce sahip olan tek kadın arketipidir. Avrupa’nın belirli bir döneminde de gücü ve bilgisi yüzünden iktidara tehdit oluşturduğu için öteki ilan edilerek kilise tarafından sistematik şekilde ortadan kaldırılmışdır. Yani cadı avları merkezinde kadınların olduğu politik bir girişimdir. Bugün kadınlara cadı denmese bile cadıların temsil ettiği şeylerden dolayı ya şiddete maruz kalır ya da öldürülür. Yani zaman ve silah değişse bile mantalite değişmemektedir. Bu nedenle önemlidir cadılığı anlamak.
KADİM TÜRK İNANÇLARI ŞİFACI KADINLARI KORUDU
– Osmanlı batılılaşırken batıdaki pek çok değeri aldığı gibi “cadılık” kavramını alıp kendine uyarlayıp Türklerin İslam öncesi geleneklerini iyiden iyiye ortadan kaldırmak için kullandı mı?”
Söz ettiğim gibi Osmanlı’da batılı anlamda bir cadı kimliği yoktur. Hatta ilginçtir ki, bu durumun tam tersi olacak biçimde, Osmanlı’da Türklerin İslam öncesi inançlarından getirdiği gelenekler Batılı anlamda bir cadının ortaya çıkmasına engel olan nedenlerdendir. Yeni bir dine geçildiğinde hiçbir zaman eski dine ilişkin gelenekler tamamen ortadan kalkmaz, dönüşür ve adapte olurlar. İslam öncesi Türk inanışlarında kadınlar toplumda şifacı, şaman olarak çok güçlü bir yere sahiplerdi. İslam’a geçiş ile şifacı, otacı, ebe olarak toplum içerisindeki konumlarını korumuşlardır. Batıya baktığımızda ise cadı avları zamanında en çok öldürülen kadınların şifacı ve ebeler olduklarını görmekteyiz. Fakat Avrupa ile karşılaştırdığımızda Osmanlı toplumu içerisinde ebe ve şifacı kadınlar korkulacak bir özneye dönüşmemiştir.