Kendine özgü üretim biçimleriyle dikkat çeken Şenay Lambaoğlu “Kartpostal” ile karşımızda.
Farklı türler arasında yarattığı uyumla kendine özgü bir müzikal anlatı oluşturan Şenay Lambaoğlu tamamen analog biçimde üretilen son teklisi “Kartpostal” ile müzik dinleyicileriyle buluştu. Başarılı ses ile önce şarkıyı ardından müzik dünyasını konuştuk.
“Kartpostal”, biraz 90’lar trip-hop müziklerini hatırlatan seslere sahip. Bir açıdan nostaljik başka bir açıdan oldukça yenilikçi ve armonik bir şarkı. Şarkının altyapısı nasıl ortaya çıktı?
Alternatif pop müziğe yepyeni bir yaklaşım olarak değerlendirdiğimiz “Kartpostal” tamamı analog üretilmiş kayıtlardan oluşuyor. Alışılmışın dışında bir müzik formu ile sunuyoruz, tube kirliliğinin ahengiyle tasarlandı. Doğuşkanların ortaya daha net çıkması sonucu (lofi ya da dirtyTrip) şarkıda aradığımız karanlık sesi sevgili Genco Arı’nın muazzam ses dünyası sayesinde elde etmeyi başardık. Böylece şarkının sözlerindeki hüzün ve müzikal doku uyumlu hale geldi. “Karpostal”ı paylaşmak için sabırla gün saydık adeta. Şarkının hikâyesine gelecek olursak sistemin içinde sıkışıp kalmışların, istemediği ve seçmediği hayatı yaşamaya mecbur bırakılanları anlatmaya çalıştım. Her seferinde müziğimi yenilemeye ve dinleyicilerimi şaşırtmaya çalışırken çıktığım bu yolculukta her durak başlı başına ilham dolu hikâyelerle dolu.
– Geçen yıl çıkan “Sığınak” albümünüz bana kalırsa oldukça içsel sözlere sahipti ve oldukça yüksek bir duygulanımı da vardı. Gerçekten sizin için bir sığınak mıydı bu albüm?
Kabuğuma çekilip müzik üretimine hız verdiğim ve sıcağı sıcağına şarkılarımı paylaştığım zamanlarda hazırlandı “Sığınak”. Böyle düşündüğümde, her türlü olumsuzluğa karşın kendimi var edebildiğim, yeniden doğurduğum ve yaşadığımı hissettiği zamanlar, şarkı yazabildiğim ve sesimi duyurabildiğim anlarda müzik gerçekten de tek sığınağım. Dünyadan uzak, müziğin tam kalbinde benim sığınağım.
– Türkiye’de geniş kitlelere ulaşmayan müzik türlerinde eğitim alan veya kariyer yapmayı hedefleyen müzisyenler için çevrelerinde hep bir endişe vardır. Siz de kariyerinizin başında bu “endişe”lerle mücadele etmek zorunda kaldınız mı?
Kariyerimin başında bu kadar büyük çıkmazları olan bir yola gireceğimi düşünmemiştim. Hiç hesap kitap yapmadan özgün olmak, bir şeylere uyumlanmadan müzik yapmak istiyorum oysa. Birine benzemediğinizde, benzetilemeğinizde sahiplenilmiyor olmak, ayrıkotu gibi kalmak demek bir bakıma. Anlaşılmak için ise daha çok çaba ve emek gerek. Çemberin dışında kalmak gibi. Yine de bu durum beni asla korkutmuyor tam tersi besliyor diyebilirim. Konuya dijital mecralar yönünden baktığımızda ise ilk bakışta özgür ve bağımsız bir platform gibi gözüküyor fakat müziğinize verdiğiniz reklam kadar görünür oluyorsunuz günün sonunda. Yaptığınız yatırım kadar izleniyor ya da dinleniyorsunuz ve bu oranda bir değer algısı oluşuyor ya da oluşturuluyor. Sonuç olarak ulaşmak istediğiniz gerçek dinleyici kitlesiyle aranızdaki duvarı aşmak için verilen mücadele devam ediyor.
KİMSENİN KEYFİ YOK
– Türkiye’nin müzikal “aura”sını nasıl buluyorsunuz? Fazla mı depresifiz veya manik depresif miyiz? Hangi duygularımız en baskın olanlar? Hangileri geri planda?
Uçlarda yaşayan bir toplumuz. Neşemiz de üzüntümüz de kontrol dışı kaldı. Uzun süredir kimsenin keyfi yok. Bu durum hayatın her alanını etkilediği gibi kültür ve sanat alanı da payına düşeni alıyor. Depresif ve melankolik şarkıları daha gerçekçi bulduğumu söyleyebilirim. Toplum olarak yaşadığımız onca acı olay karşısında müziğe sığınırken duygularımızı yansıtan şarkılara sarılmak dışında elimizden bir şey gelmiyor. Simleri dökülen kartpostal gibiyiz.
PARLAMAYI BEKLEYEN BİR HAZİNE
– Müziğinizde sürekli yenilik arıyorsunuz ve klasik bir caz solisti kimliğinin de ötesinde bir müzikal antolojiniz oluşuyor. Aslında her albümünüz ve şarkınız bence uzun yıllar keşfe açık kalıyor. Peki siz bir anda dillere dolanan şarkıları mı yoksa zamanla yıllananları mı seviyorsunuz?
İkisinin de keyfi ayrı. Zamanın ruhunu taşıyan bir şarkının dillere dolanması hiç fena olmazdı. Fakat sabun köpüğü gibi eriyip gittiği de bir gerçek bu tip sıçrayışların. Bir hazine gibi parlamak için zamanını sabırla bekleyen bir şarkının keşfedilmesi çok başka bir mutluluk.